Atatürk Enstitüsü Cuma Seminerleri'nde 19 Kasım saat 14.00'te Dilek Özkan "Doğal bir sınır çizmek: İlk Osmanlı-Yunanistan sınırı, oluşumu ve doğası (1832-1881)" başlıklı bir konuşma yapacak. Etkinlik çevrimiçi gerçekleşecektir. Link için cananblkn@gmail.com adresine mail atabilirsiniz.
Özet:
1821'de başlayan ve yaklaşık 10 yıl süren bağımsızlık mücadelesinden sonra, Yunanistan İngiltere, Fransa ve Rusya'nın desteğiyle 1832'de bağımsız bir krallık olarak ilan edildi. Aynı yıl İstanbul'da Avrupalı güçlerin ve Osmanlı temsilcilerinin katılımıyla bir sınır komisyonu toplantı ve ilk Osmanlı-Yunanistan sınırlarını belirleyen İstanbul Anlaşması imzalandı. Aslında, olası bir Yunan Devleti'nin sınırları 1826'dan itibaren tartışılmaktaydı ve farklı sınır önerileri içerisinde son olarak 'doğal sınır' kavramı öne çıkmıştı. Buna göre, Osmanlı ve Yunanistan sınırı Arta körfezlerinden başlayarak batı doğu hattında yüksek dağ silsilelerini takip ederek Volos körfezine varacaktı, böylece, iki devlet arasında doğal bir bariyer yaratılması amaçlanmıştı. Fiziki coğrafya özelliklerinden yola çıkarak sınırların belirlenmesi yeni bir olgu değildi. Avrupa tarihinde doğal sınır kavramına dayalı birçok sınır olmuştu. Örneğin, Tuna nehri yüzyıllar boyunca çeşitli devletler, imparatorluklar arasında sınır olarak kullanılmıştır. Ayrıca, 17. yüzyıldan beri Pirene Dağları da Fransız ve İspanyol uluslarını ayırarak iki ülkenin kara sınırlarını oluşturmaktaydı.
Sıradağlar, nehirler, ormanlar, çayırlar, otlak alanlar ülkelerin sınırlarının belirlenmesinde oldukça sık rastlanılan coğrafi özelliklerdi. Sınırların çizilmesinin ardından yerel halkın doğal kaynaklara erişimi -anlaşmalarla da belirlense- kısıtlanmakta ve engellenmekteydi. Sınırlara rağmen doğal kaynakların yerel halk tarafından kullanımı çeşitli çatışmalara neden olmaktaydı. İlk Osmanlı-Yunanistan sınır bölgesine (Teselya ve Epir) odaklanan bu sunum yerel halkın doğal kaynakların kullanımı, kaynaklara erişilebilirliği ve genel olarak sınırın yerel halkın yaşamı üzerindeki etkilerini aktarmayı amaçlıyor. Sınırların çizilmesiyle su kaynaklarına, ormanlara ve meralara erişimin kısıtlanmasının yerel halk için yarattığı sorunlar vurgulanarak, bu sorunları nasıl çözdükleri veya -çoğunlukla büyük çatışmalarla sonuçlanan- bazı sorunları neden ve ne zaman daha yüksek mercilere ilettikleri gün ışığına çıkarılacak. Genel olarak, bu sunum aşağıdan yukarıya doğru bir yaklaşımla, doğal kaynaklara bağımlı yaşayan insanların günlük yaşamlarının sınırlardan nasıl etkilendiği veya başka bir deyişle yerel halkın sınırları nasıl algıladığını anlatmayı amaçlamaktadır.
Bio:
Dr. Dilek Özkan 2020'den beri Makedonya Üniversitesi (Selanik), Balkan, Slav ve Doğu Çalışmaları Bölümünde doktora sonrası araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. 2016'da doktorasını Atina Üniversitesi'nden İlk Osmanlı-Yunanistan Sınırını inceleyen teziyle aldı. 2010'da Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümünden yüksek lisans; 2005'te İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih bölümünden lisans derecesini aldı. 2008'den beri Atina'da yaşamakta olan Dr. Özkan'ın Osmanlı-Yunanistan ilişkileri, göç ve sınır konularında çalışmaları bulunmaktadır.
Atatürk Enstitüsü Cuma Seminerleri'nde 19 Kasım saat 14.00'te Dilek Özkan ”Doğal bir sınır çizmek: İlk Osmanlı-Yunanistan sınırı, oluşumu ve doğası (1832-1881)” başlıklı bir konuşma yapacak.
Özet:
1821’de başlayan ve yaklaşık 10 yıl süren bağımsızlık mücadelesinden sonra, Yunanistan İngiltere, Fransa ve Rusya’nın desteğiyle 1832’de bağımsız bir krallık olarak ilan edildi. Aynı yıl İstanbul’da Avrupalı güçlerin ve Osmanlı temsilcilerinin katılımıyla bir sınır komisyonu toplantı ve ilk Osmanlı-Yunanistan sınırlarını belirleyen İstanbul Anlaşması imzalandı. Aslında, olası bir Yunan Devleti’nin sınırları 1826’dan itibaren tartışılmaktaydı ve farklı sınır önerileri içerisinde son olarak 'doğal sınır' kavramı öne çıkmıştı. Buna göre, Osmanlı ve Yunanistan sınırı Arta körfezlerinden başlayarak batı doğu hattında yüksek dağ silsilelerini takip ederek Volos körfezine varacaktı, böylece, iki devlet arasında doğal bir bariyer yaratılması amaçlanmıştı. Fiziki coğrafya özelliklerinden yola çıkarak sınırların belirlenmesi yeni bir olgu değildi. Avrupa tarihinde doğal sınır kavramına dayalı birçok sınır olmuştu. Örneğin, Tuna nehri yüzyıllar boyunca çeşitli devletler, imparatorluklar arasında sınır olarak kullanılmıştır. Ayrıca, 17. yüzyıldan beri Pirene Dağları da Fransız ve İspanyol uluslarını ayırarak iki ülkenin kara sınırlarını oluşturmaktaydı.
Sıradağlar, nehirler, ormanlar, çayırlar, otlak alanlar ülkelerin sınırlarının belirlenmesinde oldukça sık rastlanılan coğrafi özelliklerdi. Sınırların çizilmesinin ardından yerel halkın doğal kaynaklara erişimi -anlaşmalarla da belirlense- kısıtlanmakta ve engellenmekteydi. Sınırlara rağmen doğal kaynakların yerel halk tarafından kullanımı çeşitli çatışmalara neden olmaktaydı. İlk Osmanlı-Yunanistan sınır bölgesine (Teselya ve Epir) odaklanan bu sunum yerel halkın doğal kaynakların kullanımı, kaynaklara erişilebilirliği ve genel olarak sınırın yerel halkın yaşamı üzerindeki etkilerini aktarmayı amaçlıyor. Sınırların çizilmesiyle su kaynaklarına, ormanlara ve meralara erişimin kısıtlanmasının yerel halk için yarattığı sorunlar vurgulanarak, bu sorunları nasıl çözdükleri veya -çoğunlukla büyük çatışmalarla sonuçlanan- bazı sorunları neden ve ne zaman daha yüksek mercilere ilettikleri gün ışığına çıkarılacak. Genel olarak, bu sunum aşağıdan yukarıya doğru bir yaklaşımla, doğal kaynaklara bağımlı yaşayan insanların günlük yaşamlarının sınırlardan nasıl etkilendiği veya başka bir deyişle yerel halkın sınırları nasıl algıladığını anlatmayı amaçlamaktadır.
Bio:
Dr. Dilek Özkan 2020’den beri Makedonya Üniversitesi (Selanik), Balkan, Slav ve Doğu Çalışmaları Bölümünde doktora sonrası araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. 2016’da doktorasını Atina Üniversitesi’nden İlk Osmanlı-Yunanistan Sınırını inceleyen teziyle aldı. 2010’da Boğaziçi Üniversitesi Tarih bölümünden yüksek lisans; 2005’te İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih bölümünden lisans derecesini aldı. 2008’den beri Atina’da yaşamakta olan Dr. Özkan’ın Osmanlı-Yunanistan ilişkileri, göç ve sınır konularında çalışmaları bulunmaktadır.